Türkiye’nin alanında uzman isimlerinden Psikolog ve Yazar Prof. Dr. Üstün Dökmen, bugün LÖSEV Sağlık Kenti, Lösante Hastanesi’nde gerçekleştirilen “Deprem Stresi ve Hayata Tutunmak” konulu konferansa katıldı. LÖSEV Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın deprem felaketi sonrası bölgeden tahliyesini sağlayarak barınma ve ücretsiz tedavi imkânı sağladığı depremzedeler başta olmak üzere, depremin yaşandığı ilk günden bu yana bölgeye yardımları en hızlı şekilde ulaştırmak için büyük gayret gösteren gönüllüleri, iyileşen gençleri, aile komiteleri ve çalışanlarının katıldığı konferansta depremin travmatik etkileri ve bu etkilerle başa çıkma yöntemleri ele alındı.
Hayatta Kalma Suçluluğu ile Nasıl Baş Edilir?
Stresle baş etmede bir şeyler yapmanın önemine değinen Prof. Dr. Dökmen, deprem sonrasında LÖSEV’in yardım kolileri çalışmasına katıldığını hatırlatarak, “Muazzam koliler hazırlanıyor, trilyonda bir bir şey belki ama insana kendini iyi hissettiriyor. Evde oturup, televizyon karşısında vah vah demek, hem psikolojimize uygun değil stres yaratıyor hem de ahlaki değil. Psikolojide ‘hayatta kalma suçluluğu’ diye bir şey var. İnsanlar kombilerini açmadı, sıcak yemek, yorgan kötü geliyordu. Bu doğal ama iyileşmeliyiz” dedi. Prof. Dr. Dökmen şunları kaydetti,
“Çocuk Deprem Resmi Çizerek Stresiyle Baş Eder”
“Çocukların deprem oyunu oynaması iyidir. Çocuk deprem oyunu oynar resmi çizer ve deprem stresi ile baş etmeye başlar. Biz yetişkinlerin deprem, yangın, hastalık stresiyle baş ettiğini göstermesi için gülebiliyor, espri yapabiliyor olması lazım. Kişilerin psikolojik durumu, immün sistemin zayıflamasına yol açar. Kişi kendisini strese çok fazla kaptırırsa cilt hastalıkları, mide rahatsızlıkları yaşar. Stres anında sağlığımızı düşünerek, güvenli bir yer oluşturup atalarımızın köy evleri gibi ya da somut bir yer yoksa güvenli hayali bir yer bulup orada gibi düşünmeliyiz.
“Düşünemeyen İnsanlar Toplumu Olmamalıyız”
Biz hep ezberledik ama çocuk yaparak öğrenir. Biz yıllık yağış miktarlarını ezberledik, şimdi hepsi değişti. Dağların yüksekliğini ezberledik. Şimdi o da değişti. Biz kendi kendimize ileriye gidemeyiz, birinin bizi itmesi gerekiyor. Arabistan alttan itiyor ve böylece Anadolu her yıl iki santim kadar yükselir, bir buçuk santim de batıya kayar. Kısmetse 5 milyon sene sonra İzmir, Atina’da karaya çıkacak. O nedenle okullarda ezberletmek yerine düşünce becerisi eğitimi verilmeli. Düşünemeyen insanlar toplumu olmamalıyız.
"Televizyonlarda Nankörlük Öğretiliyor”
Ailede de binada da çatlak varsa kırığa dönüşür. Türkiye’deki apartmanların yüzde 80’inin adı ‘Huzur Apartmanı’dır ama içerisinde huzur yoktur. Apartman sakini olarak anılan insanların çoğu ‘sakin’ değildir çünkü televizyonların gündüz kuşaklarındaki programlarla nankörlük öğrenirler. Evine gelip yemek yiyip iğrenç diyenleri izleyerek iyileşemeyiz. Her açıdan iyileşmeliyiz.”