Karaburun Yarımadası'nda bir dönem çeşitli nedenlerle sayıları 5 bine kadar gerileyen kıl keçisi sayısı, Tarım ve Orman Bakanlığı öncülüğünde yürütülen "Karaburun Kıl Keçisi Halk Elinde Islah Projesi" sayesinde 30 bine yaklaştı.
Kış ve ilkbahar dönemini daha ılık olan ilçe merkezine yakın kırsal bölgelerde geçiren besicileri, şu sıralar havaların ısınmasıyla keçi ve oğlaklarını yaylaya götürme telaşı sardı. Keçilerin çobanlar eşliğinde yola çıktığı bölgede römorklara yüklenen oğlaklar ise traktörlerle 1200 rakımlı Akdağ'daki ağıllara götürülüyor.
Yolculuk öncesi sabah erken saatlerde sağım işlemi yapıldıktan sonra yola çıkan keçiler, çobanlar ve köpeklerle yarımadanın sarp kayalıklarında saatlerce yol alıyor. Keçiler, zorlu yolculuğun ardından deniz manzaralı dağın zirvesindeki yaylada suyla buluşuyor.
Burada bir süre dinlendikten sonra yeniden yaylıma çıkan hayvanlar, akşam ise ağıllara alınıyor.
Burada güneş panelleri sayesinde elektrikten yaralanan besicilerin en büyük sıkıntısı ise çoban ve susuzluk ... Yerine göre 30 kilometreden tankerle su taşıyan hayvancılar, sıcak havalarda bu işlemi günlük iki kez yapmak durumunda kalıyor.
Kadınların gün boyunca süt, peynir, yoğurt işlemleri ve ev işlerini yaptığı yayla yaşamında erkekler ise çobanlık, süt sağımı ve hayvanların bakımıyla ilgileniyor.
AA ekibinin göç yolculuğuna tanıklık ettiğini besicilerden 57 yaşındaki Mehmet Sarıca, yayla ile köy arasında yaklaşık 7-8 derece sıcaklık farkı olduğunu belirterek, hayvanlarının daha iyi gelişmesi için yıllardır yaz döneminde buraya geldiklerini söyledi.
Gelmeden önce sürüyü ikiye ayırdıklarını anlatan Sarıca, "Hayvanlar güzergahı takip ederek yaylaya ulaşıyor. İki üç gündür buraya gidip geliyorum, önce tankerleri sonra eşyaları getirdim. Şimdi de buraya oğlakları getirdim. Hayvanları da çobanlar getirdi." dedi.
"Eskiden daha zordu"
Burada havalar serin olduğu için hayvanların iyi geliştiğini dile getiren Sarıca, yaylada her anlamda rahat ettiklerini anlattı.
En büyük sorunlarının ise susuzluk olduğunu vurgulayan Sarıca, şöyle devam etti:
"İşimiz zor ama biz bunun daha zorunu gördük. Gençliğimde buraya katırlarla geliyorduk, çadırlar oluyordu veya barakada kalıyorduk ama şimdi kapalı yerimiz, karavan, güneş enerjisi sistemi, televizyon, buzdolabımız var. Hayvan veriminden de memnunuz, çalışan kazanıyor, 'kurtarmıyor' diye bir şey yok, çünkü bu ürünler aranıyor, elinde kalacak diye bir sorunun yok, ne yaparsan peynir gidiyor, oğlak satılıyor, yani dedemin, babamın zamanından eskisinden çok iyi her şey."
Yaklaşık 5 nesildir hayvancılık yapan 76 yaşındaki Hamza Tokaç da havalar soğuyunca köye indiklerini, yazın da yaylaya geldiklerini belirterek, en büyük sorunlarının su ve çoban sıkıntısı olduğunu dile getirdi.
Keçilerin mera istediğini anlatan Tokaç, şöyle konuştu:
"Kasım ayına kadar buradayız. Taşıma suyla hayvanları sulamaya çalışıyoruz, yetkililerden bu konuda destek bekliyoruz, burada havuz yapılabilirse çok iyi olur. Her gün tankerle su taşıyoruz, havalar çok sıcak olunca iki kez su taşıyoruz. Ben biraz yakındayım ama kimileri su için 60 kilometre yol yapıyor. Süt ve süt ürünlerinin fiyatları ise iyi, ondan bir sıkıntı yok. Bizim nasibimizde bu iş çıkmış onu yapıyoruz, her işin kendine göre zorluğu var, terlemeden iş olmaz. Bu işi gücüm yettiğince sürdüreceğim, çocuklar da işi devam ettirir ama torunları bilemem, bu şartlarda biraz zor."
Tokaç'ın 38 yaşındaki gelini Halime Tokaç ise evlenmeden önce hayvancılıkla hiç ilgilenmediğini ama eşi ve ailesinin yardımıyla işleri öğrendiğini ifade etti.
"Siparişlere yetiştiremiyoruz, yok dediğimizde insanlar kızıyor"
Kışın yeni doğan oğlaklarla ilgilendiklerini, şimdi ise yaylada süt işlerini yaptıklarını vurgulayan Tokaç, şunları anlattı:
"Eltimle beraber çalışıyoruz, elbirliği yapınca işimiz kolaylaşıyor. Şimdi peynir siparişlerimiz var. İstanbul'dan ve birçok yerden müşterilerimiz arıyor. Bazıları kıştan siparişlerini veriyor. Listemiz dolu. Sabah erkenden kalkıyoruz sağım oluyor, biz de eşlerimize yardım ediyoruz. Sonra sütü mayalıyoruz, lor ve tulum peyniri yapıyoruz. Tüm gün hiç durmadan çalışıyoruz. İşimizi özenle yapıyoruz, ürünlerimiz iyi olduğu için müşteri sayımız artıyor, siparişlere yetiştiremiyoruz, yok dediğimizde insanlar kızıyor. Kimi zaman kendimiz için yaptığımız ürünleri vermek durumunda kalıyoruz. Bu hayatın zorluğu var, sürekli hayvanlarla ilgilenmen gerekiyor ama her şeye rağmen seviyoruz zaten sevmezsek yapamayız."
Semra Sarıca da çocukluğundan itibaren bu işin içinde olduğunu söyledi.
Göç yolculuğuna birkaç gün önceden hazırlandıklarını dile getiren Sarıca, "Burada hem hayvanlar hem biz rahat ediyoruz. Sabah ezanında kalkıp ardından keçileri sağıyoruz sonrasında peyniri yapıyoruz. Akşam yine hayvanları sağıp aynı işlemleri yapıyoruz." diye konuştu.
Kaynak: AA